Son yıllarda Türkiye‘de de adından söz ettiren duyu bütünleme terapisi ilk kez Amerikalı bir ergoterapist olan Dr. Jean Ayres tarafından ortaya atılmış ve tüm dünyada halen yetkin terapistler tarafından uygulanan popüler terapi yöntemleri arasına girmiştir. Pediatri alanı başta olmak üzere yaş ve cinsiyete bakılmaksızın hemen hemen her bireyle yapılan birçok çalışma ile literatüre girmiştir. Pediatri alanında duyu bütünleme terapisi özel gereksinim grubu olan otizm başta olmak üzere:
gibi diğer birçok sorunun çözümünde önemli role sahip terapi yöntemleri arasına girmeyi başarmıştır.
Çevreyi nasıl algıladığımıza ve nasıl davranacağımıza duyu bütünleme süreci ardından karar vermekteyiz ve bu kararlılığımızı etkileyen en önemli nokta günlük yaşantıda edindiğimiz deneyimlerin sonucunda ortaya çıkıyor. Özellikle değerlendirme seanslarında ergoterapistler olarak hemen hemen hepimizin duyduğu sözlerden örnek vermek istiyorum. Çocuğun kalabalıktan korktuğu, gürültü anında ellerini kulaklarıyla kapama ihtiyacı hissettiği ya da olumsuz davranışlar sergilemesi, yemekleri seçmesi özellikle tek tip besleniyor olması…
Yaşamın içinde olan birçok aktivitede geri planda olmak, günlük yaşamda bağımsız olamayan birçok çocuğu da böylelikle karşımıza çıkarmış oluyor. Yaşamı devam ettirebilmek için hayati bir önem taşıyan duyusal sistem klinik durumun seyrinden, bazı çocuklarda deneyimin az oluşundan, ebeveynlerin rutini korumasından ya da çocuğun yaşının getirdiği birçok aktiviteyi gerçekleştirme kısmında geri planda tutulmasından ötürü sorunları da beraberinde getiriyor.
Duyu bütünleme terapisi doğrudan merkezi sinir sistemi aktivasyonunu arttırdığından sinir sistemi gelişimine ve bununla birlikte beyin gelişimine katkı sağlamaktadır. Bilinenin aksine uzmanlar klinik ortamda sekiz farklı duyu sistemi ile çalışmaktadırlar;
Duyusal sistemin her elemanı birbiriyle senkronize bir şekilde çalışırlar ve klinik ortamda birini ötekinden ayırmak mümkün değildir. Çocuğun istek ve ihtiyacı doğrultusunda hazırlanan terapi programında, deneyerek ve keşfederek öğrenmek esastır. Aynı parmak izlerimiz gibi merkezi sinir sistemleri de her bireyde farklılık gösterir. Dolayısıyla ergoterapistler olarak her çocuğun farklı bir birey olduğunu gözden çıkarmadan en uygun terapi programıyle süreci yönetmek gerekir. Terapi sürecinde aile multidisipliner ekibin en önemli ve kilit parçası olacaktır. Aileden çocuğun arayışları ve gelişimsel bilgileri alınarak özellikle evdeki süreci yönetme odağında destek beklenir. Bu doğrultuda uzman, çocuğun duyusal farklılığı hakkında bilgi vermek, oyun, davranış gibi durumlarda danışmanlık desteğinde bulunarak ailenin çocuklarını daha iyi anlamaları konusunda eğitici bir rol üstlenmesi beklenir.
İletişim, seanslar sırasında çocuk için birinci hedeftir. Terapist bilir ki iletişim en temel güçtür. İletişim halinde kalınarak olumlu deneyimler kazanma durumu artan çocukların günlük yaşamda da daha özgüvenli olmaları, iletişimi devam ettirmeleri ve mutlu bir şekilde edindikleri bu tecrübelerin kalıcı hal alması kolay olacaktır.
Bunlar tümüyle değerlendirildiğinde duyu bütünleme terapisi çocuğu sosyal, akademik, psikolojik, zihinsel ve fiziksel olarak maksimum iyilik halini sağlamak için girilmesi gereken bir süreçtir.